Altı ay önce başlatılan yeni açılım ihanet sürecinin karşısında oluşturacağı toplumsal muhalefeti kenara çekmek için Ümit Özdağ siyasetten kenara çekildi. Şimdi, bugün itibarıyla PKK narkoterör örgütünün yapmış olduğu açıklama, artık Sayın Genel Başkanımızın mahpuslukta tutuluyor oluşunun bazı gerekçelerini muhataplarınca ortadan kaldırmış olmalı diye umut ediyoruz. Eğer PKK ile pazarlığınız bittiyse, şayet özgürlüğünden yoksun bırakılarak siyasetten el çektirilen Sayın Genel Başkanımız Ümit Özdağ'ın tahliyesini talep edebilir miyiz artık? Haziran'ın 11'inde tekrar duruşması görülecek.
PKK’nın silah bırakma açıklaması
Bugün, 12 Mayıs itibarıyla beklenen açıklama geldi. Çoktan pişirilmiş olan bir yemek kamuoyuna servis edildi ve PKK, kendini dağıttığı, kapattığı, lağvettiği, feshettiği kararını açıklamış oldu.
Hatırlayınız, 22 Ekim’de Devlet Bahçeli’nin anonsuyla duyurulan bu süreçte güya ortada hiçbir pazarlık olmadan, karşılıklı al-ver hesaplaşmasına girilmeden, sadece tek taraflı olarak PKK narkoterör örgütünün kendini kapatacağı, feshedeceği konuşuluyordu. Biz bunun gerçekte böyle olmadığını söyleyip pazarlığa karşı çıktığımızda, farklı ithamlara maruz kaldık.
Bugünkü açıklama yapıldıktan sonra, bu açıklamanın redaksiyonunun AKP Hükümet Sözcüsü Ömer Çelik tarafından yapıldığını görüyoruz. Ömer Çelik’in, bu açıklamadan sonra basına geçmiş olduğu bilgi notundan anlıyoruz ki PKK'nın yapmış olduğu basın açıklamasının redaktörü Ömer Çelik’tir. Bu redaksiyonun ne olduğunu, neyi redakte ettiğini konuşmanın ilerleyen aşamasında açıklayacağım. Kaldı ki bu durum basına da yansıyacaktır.
PKK’nın açıklamasında, kendisini doğuran sebeplerin kaynağı olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tapusu olan Lozan Antlaşması ve beraberinde ilk anayasası olan 1924 Anayasası gösterilmiştir ve PKK terör örgütü, terör yapmada, silaha sarılmada, Türk halkına ve Türk devletine savaş açmada gerekçe olarak Lozan'ı gösterirken
Türkiye'nin kuruluş senedi olan Lozan'ı ve 1924 Anayasası'nı gösterirken — yapılan bu açıklama, Cumhur İttifakı iktidarı tarafından coşkuyla, alkışla karşılanabiliyor.
Değerli Türk kamuoyu, bu çözüm süreci, ihanet süreci, pazarlık süreci başladığından itibaren aynı şeyleri söyleye geldik Zafer Partisi olarak. Biz, 1984 yılından bu yana, tam 40 yıldır PKK terörüne ve PKK terörünün siyasal taleplerine, Eruh ve Şemdinli saldırısının başladığı günden itibaren, 1984’ten bu yana karşı çıka geldik. Yani PKK terörünün ve siyasi taleplerinin karşısında durduk.
Buna rağmen, bizi PKK’sız Türkiye’ye, terörsüz Türkiye’ye karşı çıkmakla itham ettiler. Ve bu ithamda bulunanlar — biz PKK’nın varlığına ilk günden itibaren karşı çıkarken — şimdi bizi itham edenler, aslında PKK terörüne ve varlığına anlayışla yaklaşanlardı. Onu haklı çıkarmaya, PKK teröründe haklılık aramaya çalışanlar da bugün bizi suçlayanlar; “Terörsüz Türkiye’ye karşı mı çıkıyorsunuz?” diye suçlayanlar.
Oysa bizim şüphesiz ki terörsüz Türkiye, terör örgütsüz Türkiye, suçsuz Türkiye, suç örgütlerinin olmadığı Türkiye; sadece siyasal değil, mafyalaşmış suç örgütlerinin de olmadığı bir Türkiye talep ederken istemiş olduğumuz şey, bunun karşılıksız olmasıydı. Yani mafya suç örgütünün olmadığı bir Türkiye’yi isterken, mafya suç örgütüne bunun karşılığında herhangi bir taviz, ödün verilemez elbette; vermeyeceğiz de. Aynı şekilde, terörsüz ve terör örgütünün olmadığı bir Türkiye’yi isterken de terör örgütünün herhangi bir siyasi talebine karşılık verilmemeli. Bizim derdimiz, meramımız budur. 22 Ekim'den bu yana, son 6 aydır Türkiye’ye yaşatılan, PKK adını terk eden bölücü terörün siyasal taleplerinin bir kısmının karşılanacak olması, bu al-ver pazarlığının gizlice yürütülmesinin yarattığı mahcubiyettir.
6 aydır Cumhur İttifakı iktidarı bu mahcubiyeti yaşıyor. Biz de yüzündeki peçeyi, maskeyi aşağıya indiriyoruz. İşte Sayın Genel Başkanımız Ümit Özdağ, tam da bu sebeple 4 aydır Silivri zindanında mahpus tutuluyor. Bizden, Türk milletinin egemenliğini bölüştürecek pazarlık masasına razı gelmemizi istiyorlar.
Zafer Partisi buna rıza göstermeyecektir. Geçen yıl, Devlet Bahçeli'nin anonsuyla 22 Ekim'de başlatılan, PKK ile girişilen müzakere ve pazarlığın duyurulduğu günden itibaren bu teslimiyetçi politikanın ne MHP’nin, ne AKP’nin, ne de Ankara’nın bile değil, başka yerlerin — dışarının — politikası olduğunu sıklıkla anlata geldik. Bugün gelmiş olduğumuz aşama, PKK narkoterör örgütünün yapmış olduğu duyuruyla güya sonlandırılmış, Devlet Bahçeli’nin anonsuyla başlatılan bu süreç; yaşadıklarımız ne Milliyetçi Hareket Partisi’nin politikasıdır, ne Adalet ve Kalkınma Partisi’nin politikasıdır, ne de başkentimiz Ankara’nın politikasıdır. Nitekim Cumhur İttifakı iktidarının kendi ürettiği bir politika olmadığını, DEM Partisi’nin ve PKK’nın yapmış olduğu açıklamalardan çok rahat anlayabiliyoruz.
Sürecin kendilerince güya sonuna gelindiğinde, DEM Parti’nin yapmış olduğu teşekkür konuşmasında kimlere teşekkür ettiğine bakıyoruz. Abdullah Öcalan’a, Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür ediliyor. Devlet Bahçeli’ye teşekkür ediliyor ve Özgür Özel’e teşekkür ediliyor. Şimdi, PKK kendini lağvederken niçin Cumhur İttifakı iktidarına ve ana muhalefet partisinin liderine teşekkür eder?
Kendi başına bir karar almışsa, kendini lağvetmek üzere, niçin karşısındaki siyasi rakiplerine teşekkür eder? Bu müteşekkirliğin sebebi nedir? Ne almıştır ki, neyin karşılığında teşekkür ediyordur? PKK’nın etnik bölücü siyasetinin memnuniyeti, müteşekkirliği hangi elde ettiklerinden kaynaklanıyor?
Ne elde ettik ki böylesine müteşekkir, böylesine memnuniyet içerisindeler? Ve siz, ey Cumhur İttifakı iktidarı, neler verdiniz, neler kazandırdınız masanın karşı ucundaki PKK’ya ve PKK siyasetine ve onun temsilci kuruluşlarına? Bütün bu sorular, Türkiye’ye dayatacağınız yeni anayasa tuzağıyla açığa çıkacaktır. Bugün saklıyor olabilirsiniz.
Fakat yarınlarda, yeni anayasa tuzağını seçmenin, vatandaşın önüne getirdiğinizde, bütün bu kurduğunuz tuzaklar ve hesaplar açığa çıkacak. İşte sizinle o gün, vatandaşın önünde ve sandıkta yeniden ve tekrar hesaplaşacağız.
İşte Suriye... Suriye’de, önceki seküler yapısında, Esad rejiminde, Baas rejiminde tekil bir yapısı varken — yani Arap milliyetçisi, seküler bir yönetim varken — bugün yine Arap milliyetçisi, şeriatçı bir rejim altında paramparça bir Suriye var. Çok parçalı bir Suriye var. Dörde ve hatta beşe bölünmüş bir Suriye var. Suriye’de, PKK–YPG–PYD terör yapılanması meşruiyet kazanacak ve Türkiye bu yapıyı tanıyacak. Tek silinecek isim var: PKK.